Tabii Kaynakların Yanlış Kullanımına Yönelik Araştırmalar


1 Ağustos, 2021


İnsanların tabiatla olan ilişkisi, insanlığın başlangıcından bugüne değin daima döngüsel bir hareket izlemiştir. Geçmiş yüzyıllarda, dahası geçmiş çağlarda insanların tabii kaynakları kullanımı ve doğayla olan etkileşimi, insanlığın varoluş serüveninin temelidir. Doğal kaynaklar insan yaşamının devamı adına odak noktada yer almaktadır.

Doğanın sunduğu kaynaklar arasında insan yaşamının merkezinde yer alan; hava – su – toprak üçlemesinin, yeraltı ve yerüstü merkezlerinin varlıkları incelendiğinde, geçmişten günümüze bir azalma ve kirleniş tespit edilmiştir. Doğal kaynakların miktarında ya azalma eğilimi yoğunlukta olmuş ya da var olan kaynakların kirlenme oranı artmıştır.

Tabii kaynaklarda meydana gelen azalma ve kirlenme hadiselerinin, dünya üzerinde yaşayan canlılar arasında en büyük sorumluluk paydası insanlara aittir. Çünkü insanlar, diğer canlı gruplarına kıyasla, üretim - tüketim, yaşam döngüsündeki ihtiyaç kategorileri ve doğaya müdahale konularında diğer canlı türlerine göre söz sahibi olan bir topluluktur. Bu sebeple hareket ve sonuç ilişkisi söz konusu olduğunda tabii kaynaklara karşı insanların benimsediği hareketler, kaynaklar adına olumsuz sonuçlar doğurmuştur.

Dünya genelinde son 30 yıldır süregelen iklim değişiklikleri, toprak ve su kaynaklarındaki verimsizlik oranları gibi sorunlar, aslında tabii kaynak ve insan ilişkisinin yüzyıllara dayanan sonuçlarından yalnızca birkaçıdır. Bilhassa endüstriyel gelişimin pik noktasının yaşandığı yüzyıldan bugüne değin geçen süre, insanlık tarihinin başlangıcından itibaren, tabiat kaynaklarının aldığı hasarı yüzlerce kat artırmıştır.


Bilimsel Araştırmalarda Kaynak Tüketiminin Değerlendirilmesi

‘’The Efficiency of The Environmental Management in Protection of The Natural Resources’’ adlı DergiPark’ta yayımlanan bilimsel makalede; tabiat kaynaklarının ve tabiata bağlı kaynak üretiminin yanlış kullanımı, yanlış kullanımının çevre sorunlarıyla ilişkisi, bu sorunların artıran ve çözümüne engel teşkil eden oluşumlar irdelenerek, alternatif çözüm yolları sunulmuştur.

Araştırmanın temel dayanağı çevre sorunlarının tabii kaynaklar üzerindeki etkisi ve yönetimsel anlayış şablonlarının tabii kaynak kullanımı yönündeki yaptırımlarının değerlendirilmesidir. Ayrıca araştırmanın incelemeye aldığı bir diğer konu, halkın ve bireysel kullanıcıların çevre ve tabiat kaynaklarına yönelik kullanım bilincinin sorunlar üzerindeki etki oranıdır.

Araştırmanın değerlendirme bölümünde yer alan ‘’Halkın Kullanım ve Katılımıyla İlgili Kaynak Değerlendirmesi’’ bölümü; bireysel ve toplumsal yaşam anlayışının, tabiat kaynaklarının kullanımına yönelik oranları doğrudan etkilediğini ortaya koymaktadır. Arz – talep dengesinin üretim yoğunluğunu belirlemesi, bireysel kullanımda tasarrufun önemini artırmaktadır.

İnsanların yaşamsal ihtiyaçlarının ötesinde; lüks, prestij, ölçüsüz kullanım gereği aşırı talepte bulunması ve üretim standartlarının sanayi devrimiyle birlikte sınırsız çeşitliliğe erişmesi, üretim fazlası kavramının doğmasına neden olmuştur. Üretim fazlası ürün veya hizmetin meydana gelmesi için harcanan tabii kaynakların ve bu zayiatın sebep olduğu ekonomik kayıpların temelinde bireysel arzın bilinçsizliği yatmaktadır.


Makro Ekonomilerin Tabii Kaynak Tüketimindeki Yeri

Son dönemde hızını artıran tabii kaynak israfında, üretim sahipleri, yerel ve genel yönetimler, yüksek sermaye birimleri gibi makro ekonomilerin payını inceleyen araştırmaların sonucuna göre; bu ve benzeri kategoride yer alan makro ekonomiler toplumsal tüketime oranla, daha fazla tabii kaynak talebinde bulunmaktadır.

Yaşamsal ihtiyaçların üretimi de dahil olmak üzere, harici sektörlerin ürünleri için temel ihtiyaç üretiminden en az üç kat fazla kaynak tüketimi gerçekleşmektedir. Fabrikalar, üretim tesisleri, turizm sektörü, küresel yatırım ve üretim temsilleri, tabii kaynak tüketiminde insan yaşamını doğrudan etkileyen malzeme üretiminden daha fazla tabii kaynak tüketmektedir.

Araştırma sonuçlarında vurgu yapılan bir diğer konu ise; makro ekonomilerin tabii kaynakları özelleştirmesi üzerine yapılan yatırımların 20. YY ’da %93 oranında arttığı yönündedir. Satın alım ya da kiralama usulü kullanılarak gerçekleştirilen özelleştirme ile; su, toprak, yer altı ve yer üstü tabii kaynaklar üzerinde hak sahibi olan ekonomiler ve yönetimler, kaynakların kullanımına yönelik yönetmeliklere uymakla yükümlüdür. Ancak araştırmalar göstermektedir ki gerekli kullanım ve işletim yönetmeliklerinin uygulanmadığı tabii kaynak özelleştirmeleri doğaya zarar vererek kaynak israfına sebep olmaktadır.

Özellikle üretim bandında yer alan makro ekonomilerin (fabrika - üretim tesisi – hammadde tesisleri vb.) üretim sonrası atıklarının doğayla uyumlu şekilde ayrıştırılmaması tabii kaynakların aşırı tüketiminden daha vahim bir sonuca sebep olmaktadır. Bu hareket sonrası kirlenme gerçekleşerek, doğada bulunan su, toprak ve havanın üretim atıklarıyla ve kimyasal bileşenlerle muhatap olmasına sebebiyet vermektedir.

Üretim atıklarının ayrıştırılması yahut zararsız şekilde lağvedilmesi doğanın dönüşümüne katkıda bulunmaktadır. Ancak üretim bandında yer alan makro ekonomilerin geri dönüşüm ve ayrıştırma için gerekli bütçeyi ayırmaması ve bu doğrultuda planlı hareket etmemesi, 2000’li yıllardan itibaren küresel anlamda bir doğa katliamına ve tabii kaynak israfına sebep olmaktadır.




Yazar: M. Kaplan

Kaynaklar

sbb.gov.tr
dergipark.org.tr



© 2022 Kalmasın San. Tic. Ltd. Şti. Tüm hakları saklıdır
Powered by riwys